Lev Tolstoy'un Değerli Eseri İnsan Ne İle Yaşar Hakkında Bilmeniz Gerekenler
19 Ocak 2022Lev Tolstoy, Rus edebiyat dünyasının en iyi yazarı olmasının yanı sıra aynı zamanda sağlam bir düşünürdür de. Annesini küçük yaşta kaybetmesi ve Rus kırsal yaşamına erken yaşta uyum sağlaması, onun düşünsel olarak erken gelişmesine ve yaşam sorgulamasını henüz ergenlik çağında yapmaya başlamasına neden olmuştur. Henüz on beş yaşındayken Voltaire’i ve düşüncelerinin temelini oluşturacak olan Rousseou’yu okumuştur. Yaşamının devamında da göreceğimiz sürekli olarak kendi memleketine dönme isteği ilk olarak üniversite yıllarında kendini göstermiş ve okulu bırakarak gelip köydeki insanlara yardım etmesine neden olmuştur. Dört yıl acı ve sorgulama dolu günler geçirmesine rağmen bundan tatmin olmayarak asker olmaya karar vermiş ve Kafkasya’ya topçu teğmeni olarak gitmiştir. Bu dönemde yazılarının temelini oluşturmaya ve yazmaya başlamıştır. Kişinin manevi olarak sağlam olmasının bütün kötülük ve yalanlarla baş edebileceğini, toplumsal reformların bu maneviyat kadar işe yaramayacağını ve toplum denen varlığın insanı yozlaştırdığını düşünmektedir. Askerlik döneminden sonra girdiği ilk bunalımda artık yazı yazmayacağını söyleyerek yine bir memlekete dönme arzusuyla geri dönmüş ve köyündeki çocuklar için okul yaptırmaya kendini adamıştır. Burada bir de “Yasnaya Polyana” adını verdiği pedogojik bir dergi çıkarmaya başlamıştır. Çocukların üzerinde bu kadar durması, kendi çocukluğunun etkisinde kalmış olmasından kaynaklanmaktadır. Yaşadıkları ve çoğunlukla düşünceleri daima yazdıklarına yansımıştır. Bunu bile isteye yaptığı da aşikardır.
Her yazar, kendi döneminin yaşantılarından, tarihi olaylarından, çevresinden ve özel yaşantısından izlerini yapıtlarına taşır. Düşünürler ya da bazı kurgu yazarları kendi hayat felsefelerini de buraya taşıyabilirler. Fakat Tolstoy’u diğer yazarlardan ayıran farklı bir yanı vardır. Tolstoy, ilk bakışta ne yapmak istediği pek anlaşılamayan bir yazardır. Ancak düşünce dünyamızı ve algılarımızı açarak okuduğumuzda ve değerlendirdiğimizde anlayabiliriz onu. Okuyucuları ya onu hiç sevmez ya da çok severler. Okuyucuya yükleme yapmaktan keyif alan bir yazardır. Okuyucunun okurken keyif almasını, eğlenmesini istemez. Yaşamın kıyısında kalmış insanları ele alır, sorgulayan insanı yüceltir, sorgulamayanı aşağıda tutar. Daima insan sevgisini savunuyor oluşunu gerçek bir yaşam felsefesi haline getirmeyi başarmıştır.
Tolstoy, “İnsan Ne İle Yaşar?” adlı öykü kitabını 1885 yılında yazmıştır. Bu dönem, onun hayatında yaşadığı ikinci bunalımı sonrasına denk gelmektedir. Bu bunalım sonrasında Tolstoy artık fikirlerinin daha da olgunlaştığı, oturduğu bir döneme girmiştir denebilir. Bu kitap, içerisinde dört farklı hikâyeyi barındırsa da temelde hepsinin konuları aynıdır. Bütün hikayeler özünde iyi ve ahlaklı olmanın insan sevgisiyle olabileceğini anlatmaktadır. Tolstoy, her insanın içinde insan sevgisinin barındığını söylemiştir. Sevgiyi ve ahlaklı olmayı daima önemsemiş ve neredeyse bütün eserlerinde de bunu yansıtmıştır. Tolstoy’un eserlerinin değil de kendinin bir ana düşüncesi, temel felsefesi çıkarılacak olursa bu muhakkak ki, “İyilik ve ahlak yalnızca insan sevgisiyle olur.” olabilir. Aynı zamanda hikâye ve romanlarında çoğunlukla alegorik bir anlatıma başvuran Tolstoy, şeytan, melek ve tanrı kavramlarının üzerinde fazlaca durmuştur. Bütün bu işlediklerinin kendi düşünceleri olması sebebiyle tam anlamıyla bir evrenselliğinin söz konusu olup olmadığı ise tartışmalıdır.
Lev Tolstoy’un bu kitapta yer alan birbirinden olay olarak bağımsız fakat konu olarak bir olan dört hikayesi bulunmaktadır. Bunlar; İnsana Ne Kadar Toprak Lazım?, İnsan Ne İle Yaşar?, Üç Soru ve Surat’ın Kahve Dükkanı’dır.
İnsana Ne Kadar Toprak Lazım adlı öyküde Tolstoy, açgözlü olmanın sonucunda insanın başına neler gelebileceğini işlemiştir. Buradaki amaç insanlara, ahlaki açıdan bir ders vermektir. Hikayeye başlık da olmuş olan “İnsana ne kadar toprak lazım?” sorusunun cevabı da aslında hikayenin içinde verilmektedir. Hikayeye göre, güneş batmadan evine dönebilecek kadar insanı meşgul etmeyecek büyüklükte bir toprak insana yeterlidir. Hikayenin kahramanına bu kadar toprak yeterli gelmemiş olacak ki, peşinde koştuğu toprak onun aynı zamanda ölümüne sebep olacak toprak haline gelmiştir.
İnsan Ne İle Yaşar adlı öyküsünde Tolstoy, ayakkabı tamircisi olan Simon üzerinden bir hikaye işlemiştir. Bu hikayenin arka planında ise insanın yaratılış sorgusu, yaşamın anlamı ve insanların doyumsuzluğu düşüncesi yatmaktadır. Simon, kış gelmesine rağmen henüz iş alamadığı için evine yakacak bir şeyler alamamıştır. Borç verdiği insanlardan da geri dönüş alamayınca büyük bir çıkmaza girmiştir. Ne yapacağını bilemeyen Simon, eve giderken bir şarap alır ve yolda içerek yürümeye devam eder. Tam o sırada yolda aç ve üşümekte olan bir babayla kızını görür. Onlara yardım eder. Bu hükaye üzerinden ilerleyen Tolstoy, yaşamın anlamını ve insanın memnuniyetsiz oluşunu okuyucuya direkt olarak aktarmak istemiştir.
Üç Soru adlı öyküde ise genç bir adam, dağda yaşamakta olan bir bilgeden nasihat almak istediği için yanına gitmeye karar verir. Bilge ise, ona nasihatler vermeden önce üç soru soracaktır. Genç adam bu soruların üçünü de bileceğinden emindir. Gerçekten bu sorularla başa çıkabilecek midir? Yanıtları bulabilecek midir? Bilgenin soracağı sorular ise şu şekildedir; “Doğru zaman ne zamandır.” , “En önemli insanlar kimdir? , “Yapılması gereken en önemli iş nedir?” Kitapta birinci soru için de çok güzel bir cevap yer almaktadır: “Önemli olan tek bir an vardır, o da ‘şimdi’dir.”
Surat’ın Kahve Dükkanı hikayesinde Tolstoy bu dükkanı, dini tartışmaların yapıldığı bir yer olarak tasvir etmiştir. Burada Tanrı’nın kim olduğu, en önemli dinin hangisi olduğu konularında fikirler yürütülür. Hangi toplumun tanrılarına inanmalı? Tanrı tek ise neden tanrılar var? Bu gibi sorulara cevap aranırken Tolstoy insanın varlığının yanı sıra tanrının, dinin ve yaratılışın sorgulamasını da yapmakta ve belki de okuyucuya da bunu sorgulatmak istemektedir. Kendi fikirlerini hiçbir zaman ifade etmekten çekinmeyen Tolstoy, burada da herhangi bir kahramanı üzerinden mutlaka kendi fikrini açığa vurmaktadır. Dini ahlakla bağdaştıran yapıyla dini sorgulayan yapının karşı karşıya kalması ve bunların tartışılabilir olması da bir yenilik olarak nitelendirilebilir.
Tolstoy’un, kitabın ismini de rastgele bir hikâyenin ismini yapmak isteyerek koymadığı anlaşılabilir. Daha önce de okuyucusunu sorgulamaya iten Tolstoy, daha kitabın adından başlamıştır bunu yaptırmaya. Okuyucu daha kitabın ismini okur okumaz durup bir saniye de olsa insanın ne ile yaşadığını sorgulamıştır. Belki yanıtının doğru olup olmadığını görmek belki de hiçbir yanıt bulamayıp merak ettiği için kitabı okuma isteğiyle dolar içi. Bu, Tolstoy’un kitabı pazarlama yöntemi değildir. Gerçekten insanın bu sorgulamasını istemesindendir. Sevgi, iyilik ve ahlak gibi insan olmanın temel gerekliliklerinden herhangi birini bu sorunun cevabı olarak düşünmeyen insan için ise bu kitap ya çok çarpıcı olacaktır ya da çok anlamsız.
Her ne kadar evrensellik taşımasa da Tolstoy, her dönemin daimi sorunu olabilecek bir konuyu ele almıştır. Gerçekten de sevgi, iyilik, erdemli olmak insan var oldukça var olabilecek kavramlardır. İnsanın ne ile yaşadığı somut kavram olarak değişse de kendi varlığına dair olan sevgi ve iyilik hiçbir zaman yok olmayacaktır. Yalnızca insan bunları fark edebilmelidir. Tolstoy’a göre de bunu fark edebilmenin sonucu zaten ahlaklı bir insan olmakla sonuçlanacaktır.